Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada yaklaşık 322 milyon insan depresyonda. Depresyon (majör depresif bozukluk) nasıl hissettiğinizi, nasıl düşündüğünüzü ve nasıl davrandığınızı olumsuz etkileyen yaygın ve ciddi ancak tedavi edilebilen tıbbi bir hastalıktır.
Depresyon en sık rastlanan ruhsal bozukluk
Depresyon toplumda en sık rastlanan ruhsal bozukluk. Her on erkekten birisi ve her beş kadından birisi yaşamı boyunca bir kez depresyon geçiriyor. Bu yüksek oranlar nedeniyle, depresyon psikiyatrinin soğuk algınlığı olarak biliniyor.
Depresyon her yaşta görülebiliyor. Kadınlarda en sık otuz beş kırk beş yaşları arasında, erkeklerde ise kırk beş altmış beş yaşları arasında ortaya çıkıyor. Depresyon riskinin en düşük olduğu grup evli erkekler. İkinci sırada evli kadınlar geliyor. Bir başka deyişle, evlilik depresyona karşı koruyucu bir rol oynuyor. En riskli grup ise ayrılmış ya da boşanmış kadınlar.
İstatistiklerdeki en çarpıcı sonuçsa, kuşkusuz, depresyon oranlarının yıllar içinde gösterdiği artış. Depresyon özellikle gençler arasında giderek yaygınlaşıyor. Bu nedenle, bazı araştırmacılar, dünyanın bir melankoli çağına girmekte olduğunu ileri sürüyorlar.
Depresyon ve intihar
Depresyonun en dramatik sonuçlarından birisi intihar. Depresyon geçiren kişilerin yüzde on beşi yaşamlarını intiharla noktalıyor. Bu oran genel toplum ortalamasının yaklaşık otuz katı. Dolayısıyla, depresyonda intihar girişimlerine yönelik önlemler yaşamsal önem taşıyor. Gelişmiş ülkelerde bu amaçla kurulmuş intihar önleme merkezleri var. Söz konusu merkezler ülkemizde de bazı büyük kentlerde hizmet veriyor.
İntiharları önlemek için önerilenler arasında, basındaki intiharı kışkırtıcı yayınların denetlenmesi, büyük köprüler gibi intihar için sık tercih edilen yerlerde önlem alınması, ateşli silah bulundurulması konusunda bazı kısıtlamaların uygulanması sayılabilir.
Depresyonun nedenleri:
Kişiyi depresyona sürükleyen nedir? Neden, yaşam insanın gözüne çekilmez bir yük gibi görünmeye başlar? Çoğu zaman, kişinin başından bazı olumsuz olaylar geçmiştir. Bir yakınının ölümü, ağır bir hastalık, evlilikle ilgili sorunlar, ayrılık, işsizlik gibi birçok neden saptanabilir. Ancak bunların varlığı soruyu tam olarak yanıtlamıyor. Çünkü birçok kişi bu tür sorunlarla karşılaşırken, yalnızca bazıları depresyon geçiriyor. Dolayısıyla, bazı kişilerde depresyona bir yatkınlık söz konusu.
Bugünkü bilgimize göre, depresyondaki en önemli yatkınlık etkeni kalıtım. Yapılan araştırmalar, depresyon geçiren kişilerin akrabalarında da depresyonun sık görüldüğünü gösteriyor.
Öte yandan, depresyona yatkın kişilerde bazı kişilik özellikleri dikkat çekiyor. Kimseyi incitmemeye, herkesi hoşnut etmeye çalışıyorlar. Bunlar genellikle aşırı duyarlı, titiz, sorumluluk duygusu yüksek kişiler. Sürekli mükemmeli arıyor, ulaştıkları başarıları yetersiz görüyorlar. Onurlarına fazla düşkünler. Öfkelerini genellikle belli etmiyor, sıkıntılarını içlerine atıyorlar.
Ayrıca, depresyon ilaçlara ya da bedensel hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabiliyor. Tansiyon ilaçları, tüberküloz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar ve steroidler söz konusu ilaçlar arasında sayılabilir. Beyin kanamaları ve beyindeki damar tıkanıklıklarından sonra da sıklıkla depresyon ortaya çıkıyor. Depresyona yol açabilen diğer hastalıklar kanser, şeker hastalığı, kalp hastalıkları, ağır kansızlık ve tiroit bezi hastalıkları. Böbrek yetmezliği nedeniyle diyalize giren hastalarda da depresyon sık görülüyor.
Beyinde neler oluyor?
Depresyon, hangi nedene bağlı olursa olsun bir beyin hastalığı. Depresyon geçirmekte olan kişiler üzerinde yapılan incelemeler, bu kişilerin beyinlerinde depresyon sırasında bazı değişiklikler olduğunu gösteriyor. En sık rastlanan bulgu, sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kavşaklardaki tıkanıklık. Geçişten sorumlu maddelerin üretimindeki ya da karşı tarafa iletilmesindeki bir bozukluğun depresyona yol açabileceği ileri sürülüyor.
Tedavi
Depresyon ilaç tedavisine iyi yanıt veren bir bozukluk. Hastaların büyük bölümünde iki üç hafta içinde belirgin bir iyileşme görülüyor. Eğer uygun dozda ve yeterli süre ilaç kullanımına rağmen istenen düzelme sağlanamazsa bazı ek ilaçlar ve son çare olarak da elektroşok tedavisi deneniyor.
Psikoterapi, daha çok hafif depresyonlarda tercih edilen bir yöntem. Hastalığın şiddetli döneminde genellikle pek yarar sağlamıyor. Ancak, ilaçlarla belirli bir yatışma sağlandıktan sonra tedaviye eklenmesi, kişinin kendisini ve depresyona zemin hazırlayan kişilik özelliklerini daha iyi tanıması yönünden önem taşıyor.
MANİ: DEPRESYONUN NEGATİFİ
Mani, insanı karamsarlığın derinliklerine sürükleyen depresyonun negatifi. Bir aşırı neşe ya da taşkınlık hali. Maniye giren kişinin ruhu bir ırmak gibi gürültüyle akmaya başlıyor. Bu güçlü ve engel tanımaz akış kişiye akıl almaz şeyler yaptırıyor. Örneğin, orta yaşlı mazbut bir kadının aşırı makyaj yapıp, göz alıcı ve seksi giysilerle ortalıkta dolaşmasına, olur olmaz yerlerde kahkahalar atıp, açık saçık fıkralar anlatmasına yol açabiliyor. Ya da ölçülü ve saygılı tavırlarıyla bilinen bir memur, böyle bir nöbet sırasında, müdürün odasına girip, ona hayat hakkında tumturaklı bir nutuk çekebiliyor.
İçini kaplayan taşkın duygular, kişiyi durmadan konuşmaya ve hareket etmeye zorluyor. Birkaç saatlik uyku kendini dinlenmiş hissetmesine yettiği için günlük uyku süresi azalıyor. Hesapsız harcamalar, iş yatırımları, tehlikeli bir şekilde araba kullanma manide sık görülen diğer sorunlar.
Maniye giren kişi, genellikle bir aşırı güven duygusu içinde yüzüyor. Bu duygu kimi zaman onu, psikozun gerçek dışı dünyasına kadar götürüyor. Kendini ülkenin tüm sorunlarını çözecek bir politik lider ya da bir peygamber olarak görebiliyor. Nutuklar atıyor, vaazlar veriyor, hatta Tanrının onu görevlendirdiğini belirten sesler duymaya, çevrede bazı kutsal işaretler görmeye başlıyor.
Maninin sonu depresyon
“Çok gülen çok ağlarmış” atasözünü doğrulayacak şekilde, manik atak geçiren kişilerin neredeyse tamamı daha sonra bir depresyon geçiriyor. Bu nedenle mani, depresyon dönemleri de olabilen ayrı bir ruhsal bozukluğun iki farklı evresinden birisi olarak kabul ediliyor. Sanki, duyguları düzenleyen zemberek bozulmuş gibi, kişi aşırı uçlara savrulup duruyor. Neşe ve taşkınlığın doruklarına tırmanıyor, sonra karamsarlığın derinliklerinde kayboluyor. Arada, normal dönemler olsa da sarkaç bu şekilde maniyle depresyon arasında sallanıp duruyor.
Maniye kim daha yatkın?
Mani ve depresyon evrelerinden oluşan ruhsal bozukluk “İki Kutuplu Mizaç Bozukluğu” olarak adlandırılıyor. Bu bozukluk, yalnızca depresyon dönemlerinin görüldüğü “Tek Kutuplu Mizaç Bozukluğu”ndan birçok yönden farklılıklar gösteriyor. Bir kere toplumdaki yaygınlığı depresyona göre oldukça düşük; yüzde bir dolayında. Daha erken yaşlarda ortaya çıkıyor. Kalıtımın rolü bu bozuklukta daha belirgin. Birinci derece akrabalarda hastalığı geçiren birisi varsa, kişinin hastalanma olasılığı toplum ortalamasının altı katına yükseliyor.
Tedavi ve korunma:
Mani tedavisinde etkinliği gösterilmiş çok sayıda ilaç var. Ayrıca, kişiyi iyileştikten sonra yeniden hastalanmaktan korumak için kullanılan ilaçlar da oldukça etkili. Ancak, yıllarca koruyucu ilaç kullanma zorunluluğu genellikle hastalar için sorun oluyor. Birçok hasta bu nedenle bir süre sonra ilacı bırakıp yeniden hastalanıyor.
DEPRESYONUN MANTIĞI
Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı işleyen bir mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne verirseniz verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar çıkıyor. Umuda çıkan tüm yollar özenle kapatılmış durumda. Söz konusu sistem altı temel mantık hatasına dayanıyor.
-
Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar ve içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılıyor. Örneğin, sınava hazırlanmakta olan bir kişi, ortada bir neden yokken, başarılı olamayacağı kararına varıyor ya da depresyona giren bir iş insanı, iflasının kaçınılmaz olduğu inancına saplanıyor.
-
Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durumun ve yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde odaklanılıyor. Dolayısıyla, gün boyunca birçok olumlu ve olumsuz olayla karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsıyor ve berbat bir gün geçirdiği kararına varıyor.
-
Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili olayları üzerine alıyor. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini, “Mutlaka onu kıracak bir şeyler yapmış olmalıyım” biçiminde yorumluyor.
-
Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılıyor. Kişi, otobüs zamanında gelmediği için, hiçbir işinin yolunda gitmediği yargısına varabiliyor. Ya da arkadaşı telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarıyor.
-
Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay “ya hep ya hiç” kuralına göre değerlendiriliyor. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu yargısına varılıyor. Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan, diğer tonları olmayan bir yargılama sistemiyle düşünüyor.
-
Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken, hatalarını abartıyor.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Bu sayfada, tedavi edici sağlık hizmetiyle ilgili bilgiler yer almamaktadır. Tanı ve tedavi için lütfen doktorunuza danışın.